Sibel Özdemir: Üniversitelere Keyfi Rektör Atamalarının Neden Olduğu Bir Kurumsal Çöküşe Tanık Oluyoruz
CHP İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir, “Cumhurbaşkanı’nın şeffaf olmayan, nedenleri ve kriterleri belirlenmeyen süreçleri sonucunda üniversitelere rektörlerin keyfi atanmasının yarattığı kurumsal bir çöküşe tanık oluyoruz. Son iki yılda. Sibel Özdemir, Boğaziçi Üniversitesi’nin dünya sıralamasında 200 basamak gerilediğini söyledi.
Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi. Dün TBMM Genel Kurulu’nda teklifin görüşülmesi sırasında konuşan CHP İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir, şunları söyledi:
“Üniversitelere rektörlerin tepeden başlayıp şahsi, keyfi olan yeni yönetim sisteminde şeffaf olmayan, ilişkilerin ve kriterlerin bu yapıda belirlenmediği süreçler sonucu üniversitelere keyfi atamalarının yarattığı kurumsal bir çöküşe tanık oluyoruz. , beceriksiz, umursamaz ve sorumsuz.Atanan rektörlerle birlikte akademik ve idari özerkliğin hiçe sayıldığı bir kurumsal çöküşe tanık oluyoruz.Hukuksuz ve hukuksuz uygulamaları her fırsatta gündeme getiriyoruz, ancak bu şahsi ve keyfi yönetim anlayışının yansımaları, Bu yönetim sisteminin yaygınlaştığı, başta Milli Eğitim Bakanlığı YÖK olmak üzere üniversitelerin en küçük akademik ve idari birimlerinde görüldüğü kalite, liyakat, araştırma, geliştirme, özgün çalışma ve yenilik üretme motivasyonunun arttığı bir dönemden geçiyoruz. üniversitelerimizde olmuyor.
“ÜNİVERSİTELERİMİZ BASILI VE ÖZEL PERSONELLİ OLAN AKADEMİK VE BİLİMSEL ÖZGÜRLÜKLER SÜRECİNDE YAŞIYOR”
Üniversitelerimiz niceliğe odaklanan, nitelikten uzaklaşılan, akademik ve bilimsel özgürlüklerin baskı altına alındığı, kadrolaşmanın yaşandığı bir süreçten geçmektedir. Boğaziçi Üniversitesi’nin yerleşik kurum kültürü, ulusal ve uluslararası başarılara imza atan, nitelikli eğitim ve araştırma ortamı yaratan yapısı, birçok üniversite gibi her geçen gün yok edilirken, Yüksek Öğretim Kurulu ne yapıyor? Ulusal Eğitim Kurulu ne yapar? Bu süreci sadece seyretmekle kalmıyorlar, görevlerini de ihmal ederek bu kurumsal çöküşü izliyorlar. Bu misyon ihmalleri nedeniyle Boğaziçi Üniversitesi son iki yılda dünya sıralamasında 200 basamak gerilemiştir.
“ÜNİVERSİTELERİMİZDE BÜTÜN BU KURUMSAL İŞ BİRLİKLERİ SAYILANIRKEN, MECLİS GÜNDEMİNE GETİRİLEN KANUN ÖNERİSİ BU YAPISAL SORUNLARI ÇÖZMEKTEN ÇOK UZAKTIR”
Üniversitelerimizde tüm bu yapısal sorunlar, kurumsal çöküntüler ve tüm bu gerilemeler yaşanırken, TBMM gündemine getirilen yasa tasarısı bu yapısal sorunları çözmekten uzaktır. Önergede Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından iptal edilen üniversite öğrencilerine yönelik disiplin cezalarına ilişkin madde çok önemli. Anayasa Mahkemesi’nin uyardığı ama yine de uymadığınız disiplin maddesi ile eylem ve ceza arasındaki açıklık ve netlik; bireyler ve yönetim açısından ölçülülük ve kesinlik; Hala muhatapları yani öğrenciler için hukuki güvenceden yoksun bir düzenleme getirdiniz. En alt sınır olan uyarı cezasını bir kez kaldırdığınızda. Bu son karar öğrenci için değerli bir fırsattır; uyarı cezasına çevrilebilecek bir cezadır. Kınama, uzaklaştırma ve ihraç ortasında maalesef soruşturma ve karar birimine bireysel yetki veren keyfi bir düzenleme yapıyorsunuz. Bunları üniversite soruşturma kurullarına taşıyorsunuz, cezanın niteliği ve kapsamı yine takdire bırakılıyor. Maalesef bu disiplin konusu üniversitede özgürlük, güvenlik ve sağlıklı eğitim açısından o dengeyi sağlamıyor.
“PERSONEL SORUNUNU ÇÖZMEK İSTİYORSANIZ, LİYAFET, AMAÇ PERFORMANS KRİTERLERİ, ÜCRETSİZ, GÜVENLİ ARAŞTIRMA, ÇALIŞMA VE EĞİTİM ORTAMINI GERÇEKTEN OLUŞTURMADAN BU SORUNU ÇÖZEMEYECEĞİZ”
50/(d) Araştırma görevlileri ile ilgili değerli bir düzenleme vardır, ancak kısmi bir düzenlemedir. Günümüzde üniversitelerin en büyük sorunu, üniversitelerin en yapısal sorunu olan takımlaşma sorunudur. Ne yazık ki bu sorunu çözmek yerine keyfi atamalarla, kişisel kadrolarla bu alanı en çok tahrip eden güç oldunuz. Atanmış rektör ve yöneticilerin keyfi kararları ile üniversite komiteleri işlevsiz hale geldi ve üniversiteden üniversiteye değişen keyfi, kişiye özel takım duyuruları yaptınız. Elbette 50/(d)s’den 33/(a)’ya geçiş doğru, olumlu ama yetersiz. Yapısal sorunları çözmeyecek yeni şikayetler yaratacaktır. Takımlaşma sorununu çözmek istiyorsak, gerçek liyakat, objektif performans kriterleri, özgür ve garantili araştırma, çalışma ve eğitim ortamı oluşturmadan bu sorunu çözemeyiz.
“BU YOLSUZLUĞUN İÇİNDE MECLİS NEDEN KURULMUŞ?”
Milli Eğitim Kurulu ve YÖK, vakıf üniversitelerini güçlü sermaye lobileri ve isim değişikliğinden başka bir şey olarak görmüyor. Vakıf üniversitelerinin çok değerli muafiyetleri ve istisnaları var ama bu üniversiteler önemli kâr amaçlı faaliyetler yürüten kurumlara dönüştüler; reklam, tanıtım harcamaları, Ar-Ge faaliyetleri önemli sorun alanları olarak görünmektedir. YÖK’ün denetlediği hukuksuzlukları, usulsüzlükleri olan bu üniversitelerin isimlerini değiştiriyorsunuz ve bu kanun teklifine bu isim değişikliği taleplerini de eklediniz. Burada Nişantaşı Üniversitesi var. Antalya’daki AKEV Üniversitesi sorunlu bir üniversite; idari yapı değişti; kurucu vakıf sahibi, yöneticisi çok önemli sorunlardan bahsediyor; Bu üniversitede yönetim değişti, mal varlığına el konuldu. Yeni yönetim bu vakfın adını neden değiştirmek istiyor? Bu yolsuzlukta Meclis neden kullanılıyor?
“BU ÜNİVERSİTEYİ KİM DENETLEDİ?”
Anayasa Mahkemesi, Türk-Japon Üniversiteler Kanunu ile ilgili bir maddeyi iptal etti. Bu üniversite kurulurken yine uyardık, dedik ki: Bu üniversite 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Denetim Kanununa tabi değil, yani bu üniversite denetim dışı. Hesaplarını, bütçelerini, ihale süreçlerini kontrolden çıkardınız, Anayasa Mahkemesi’ne başvurduk, Anayasa Mahkemesi reddetti. Peki, beş yılda bu hesaplara ne oldu? Bu üniversiteyi kim denetledi? Şimdi sen buraya getir ve bir denetleme kurulu kur. İşte orman nitelikli taşınmazların üniversiteye tahsisi… Beş yılda ne oldu, hangi alanlar kullanıldı? Tekrar uyarmak istiyoruz ama getirdiğiniz alanlar yine sorunlu.
“MİLLİ İSTİHBARAT AKADEMİSİNDE YÖK YASASINA ATIF YOK”
Bir başka düzenlemede de Milli İstihbarat Teşkilatı bünyesinde ‘Milli İstihbarat Akademisi’ adında bir yüksek öğretim kurumu kurduğunuzu söylüyorsunuz. Bu çok önemli anayasal aykırılıkları içermektedir çünkü Anayasa’nın 131. ve 132. maddeleri yükseköğretim ve istisnai yükseköğretim kurumları ile ilgili alanları sıralamıştır. Heyet toplantılarında MİT temsilcisi, “YÖK buna mutlaka onay verecektir. MİT bir yüksek öğretim kurumu kuruyor’ diyor. Şimdi burası özel hukuka tabi bir kurum mu olacak yoksa YÖK bünyesinde mi olacak? Artık Anayasamıza göre sadece uluslararası akreditasyona sahip bir kuruluş olan YÖK uluslararası tanınırlık verebilir. MİT ile bu yetkiyi burada mı paylaşacaksınız? YÖK kapsamında mı olacak? Tasarıda 2547’ye de YÖK Kanunu’na da atıfta bulunulmuyor. ‘Bütün usul esasları MİT ve Cumhurbaşkanınca hazırlanacak yönetmelikle belirlenir.’ Biz bu yetkiyi Meclis’e vereceğiz ama bu yetkiyi kimler, nasıl, hangi usul ve esaslarla kullanacak? Kimler eğitilecek? Çok açık uçlu. Hangi diplomaları vereceksin?
“AKADEMİ VE ÜNİVERSİTELERİN YÜKSEKÖĞRETİM ALANINDAKİ TÜM SORUNLARINI BU MECLİSTE ORTAK AKILLA ÇÖZECEĞİMİZE İNANIYORUM”
Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum: Artık çok az bir zaman kaldı ve bu sürenin sonunda bu ülkenin sorunlarını çözmek isteyen siyasi partilerin, Millet İttifakı’nın ve bu Millet İttifakı’nın, özellikle de en önemlisi, Meclis’in çoğunluğu, özellikle Cumhurbaşkanı’nın keyfi rektör atama yetkisi YÖK tarafından kullanılacak. Üniversitenin işlevsizliği başta olmak üzere, üniversitenin niteliksiz kadroları ve Boğaziçi Üniversitesi başta olmak üzere akademisyenlerin ve üniversitelerin yükseköğretim alanındaki tüm sorun alanlarını bu Meclis’te ortak akılla çözeceğimize inanıyorum.”